Submit your work, meet writers and drop the ads. Become a member
İçimde yarın seni göremeyecek olmanın üzüntüsü var
Buğulu, her an ağlamaklı gözlerini görememenin
Sanki çocukken kırmışlar da seni öyle mahzun bakıyormuşsun gibi Dalgalı deniz saçlarını kalbime dolayamamanın
Elini her saçına götürdüğünde yalnızlığın kıyıya vuruyor gibi
Kırgın, buz ellerinle hayata tutunamamanın
Her sımsıkı sarıldığın eller seni bırakmış gibi
Yere kapanmış kimsesiz ağlayan çocuk sesini duyamamanın
Birini kaybetmişsin de onun sessizliği gibi
İçimde bugünün son gecemiz olmasının dayanılmazlığı var
Geri dönmeyecekmişsin gibi

İçimde yarın seni göremeyecek olmanın üzüntüsü var
En çok da seni bunları başkasına derken duymanın çaresizliği var
Ceyhun Mahi Dec 2016
Sessizlik kovulur; bir yıldırım duyar yağmur,
Cennetten ince inciler gibi akar yağmur.

Aleme mal ile mülk sormadan ikram eder,
Birden gelir, birden verir, birden kaçar yağmur.

Beni terk ederse güneş ya terk ederse ay,
Hüzünlü yalnızlıkta beni kucaklar yağmur.

Semaların ahları sessiz sessiz duyarım,
Hüzün, bereket dünya içine katar yağmur.

Görmez açık elin renkleri ya işleri,
Güle kör, dikene kör; zira kör ağlar yağmur.

Efendi dervişe, namusuz katile verir,
Bilmez bir dindar ya bilmez bir günahkar yağmur.

Allahın Rahmeti sır gibi duyulmaz bazen,
Sessiz şakır şakır, ıslak ıslak akar yağmur.

El açık Rahmet Deryası semada bulunur,
Mis Gül Efendisi gibi Rahmet saçar yağmur.
I love writing in all the languages I wield.
Michael R Burch Feb 2020
Ben Sana Mecburum (“You Are Indispensable”)
by Attila Ilhan
translation/interpretation by Nurgül Yayman and Michael R. Burch

You are indispensable; how can you not know
that you’re like nails riveting my brain?
I see your eyes as ever-expanding dimensions.
You are indispensable; how can you not know
that I burn within, at the thought of you?

Trees prepare themselves for autumn;
can this city be our lost Istanbul?
Now clouds disintegrate in the darkness
as the street lights flicker
and the streets reek with rain.
You are indispensable, and yet you are absent ...

Love sometimes seems akin to terror:
a man tires suddenly at nightfall,
of living enslaved to the razor at his neck.
Sometimes he wrings his hands,
expunging other lives from his existence.
Sometimes whichever door he knocks
echoes back only heartache.

A screechy phonograph is playing in Fatih ...
a song about some Friday long ago.
I stop to listen from a vacant corner,
longing to bring you an untouched sky,
but time disintegrates in my hands.
Whatever I do, wherever I go,
you are indispensable, and yet you are absent ...

Are you the blue child of June?
Ah, no one knows you—no one knows!
Your deserted eyes are like distant freighters ...
perhaps you are boarding in Yesilköy?
Are you drenched there, shivering with the rain
that leaves you blind, beset, broken,
with wind-disheveled hair?

Whenever I think of life
seated at the wolves’ table,
shameless, yet without soiling our hands ...
Yes, whenever I think of life,
I begin with your name, defying the silence,
and your secret tides surge within me
making this voyage inevitable.
You are indispensable; how can you not know?

***

Original text:

Ben sana mecburum bilemezsin
Adini mih gibi aklimda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
Içimi seninle isitiyorum.
Agaçlar sonbahara hazirlaniyor
Bu sehir o eski Istanbul mudur
Karanlikta bulutlar parçalaniyor
Sokak lambalari birden yaniyor
Kaldirimlarda yagmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
Insan bir aksam üstü ansizin yorulur
Tutsak ustura agzinda yasamaktan
Kimi zaman ellerini kirar tutkusu
Bir kaç hayat çikarir yasamasindan
Hangi kapiyi çalsa kimi zaman
Arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çaliyor
Eski zamanlardan bir cuma çaliyor
Durup köse basinda deliksiz dinlesem
Sana kullanilmamis bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalaniyor
Ne yapsam  ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran  da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir silep siziyor issiz gözlerinden
Belki Yesilköy'de uçaga biniyorsun
Bütün islanmissin tüylerin ürperiyor
Belki körsün kirilmissin telas içindesin
Kötü rüzgar saçlarini götürüyor

Ne vakit bir yasamak düsünsem
Bu kurtlar sofrasinda belki zor
Ayipsiz   fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yasamak düsünsem
Sus deyip adinla basliyorum
Içim sira kimildiyor gizli denizlerin
Hayir baska türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

Keywords/Tags: Turkey, Turkish, Attila Ilhan, modern English translation
Evan Stephens Dec 2020
I love you
like eating bread dipped in salt
like waking up burning at night
like drinking water straight from the tap.
like opening the heavy package in the mail
without knowing what it is,
excited, happy, suspicious
I love you
like crossing the sea for the first time
like something moving inside me
when night falls softly over Istanbul
I love you
like thanking God that we're alive.

[Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.]
translation of Seviyorum Seni by Nazım Hikmet
Muzaffer May 2019
paraftan ziyade
ıslak imzalarınız mutlu ediyor beni
o yüzden
kırmızı öpücükler bırakıyorum
banyo aynasına rujunuzdan
her sabah

ve geceden kalma
açık, saçık sözleri
düzenlice katlayıp
hafızamda ütülüyorum
buruştukça günboyu

seviyorum ıslak imzalarınızı
elimde değil
aç parmak uçlarınız
dolanıyor boynuma
saçımda daireler çiziyor
dikkatim dağıldığında
yıldırım düşmesi gibi sıcaklık
kaskatı kesiliyor
döner koltuğumda
ayağa kalkamıyorum
Pierre’den

ıslak imzalarınız hep aklımda
hız limiti veriyor
eve dönüş yolları
mil çekiyor dudaklarıma
kapıda karşılamanı
umud ediyorum dün gibi
her akşamın tadı
dünden başka

ıslak olan herşeyinizi
seviyorum aslında
heyelana kapıldığınızı mesela
ve şiddetle boşaldığınızı
yükseklerden
derin ormanlarıma

durdurmak büyük haz veriyor sizleri
bir çınar gibi
iki pembe dudak aranızda...

sımsıkı sarılıyorum
savurdukça kırbaç gibi
sadakat saçlarınıza..
Ceyhun Mahi Jul 2017
Damla damla geldi yağmurlar gibi,
Bir hafif yağıştan aldım bir ilham,
Şairim öyle de yazdım tabii,
Ve kelimeleri döktü hep kalem.

Dağılmış, yayılmış mis kokular hoş,
Ağaçlar yakarsan yanamaz ateş,
Boz bulutlar geldi, gelmedi güneş,
Bu bahar yağışı eder hep devam.

Böyle havalarda etmem şikayet,
O düşen inciler değil mi rahmet,
Akan yağmur bence güzel bir nimet,
Fikirler gibi havada gezer nem.

Böyle bir destan biraz başka olmuş,
Küçük yağışlar gibi kısa olmuş,
Bu sevimli inşallah sana olmuş,
Yağmurlu günlerde olsun sana şem.

Bir yağmurlu günde yazdım bir destan,
Ben böyle inşallah oldum bir ozan,
Boyle bir şiir görsün benim divan,
Okuyanlar duysun benden vesselam!
A Turkish poem about rainfalls.
Muzaffer Apr 2019
intihara zorladığım
kaçıncı şiir bu asu
kaçını bıçakladım
güzden bu yana
güz vakti doğmuştu sahi
gitarı vurmuştum
gözü karartıp
naaşı yükledi omzuma
çantada iki ceset
vurduk kendimizi dalgalara
kız kulesini görmeliydin
nasıl da süzüyordu acınası
silikonlu göz parıltımı
of be asu
yorma beni
kader miydi
kurbanı seçen
ne bileyim
bilmeyi de istemem
scarlet gibi delip geçti işte
Muzaffer Feb 2019
pianoda cevval
kemanda kavalım bu gece
neden dersen
leman zengin semte taşınmış
unutup
topuk sesini abaza sokakta
o nedenle
anten bağlama işleri
kesatmış artık
sütun gibi
bacakları varmış lemanın
bir de pavyoncu dostu
impala çekmiş diyorlar
serince hareme postu
mis gibi kokarmış kahpe
dalgalı uzun saçlı
baş döndüren kalçalar
gözler pizza ajansı
ilik gibi karıymış velhasıl...


Vaha
Muzaffer Sep 2019
dişlerini siyanürle fırçalayan biri için
göçükten yüzeye kulaç atmak
kaplan köpek balığıyla güreş tutmakla
eş değer nerdeyse

hatırlıyorum da
gökyüzü
tursillenmiş kadar berrak
ve gümüş tasın etrafında ışıltılı kızlar
göz banyomu baştan çıkarıp
hüşu içinde durularken

karanlık pencerelerin
uykulu camları
kapkara bir horultu soluyordu
çıkartırken keyfini loş odalar
sondajlı hafriyatın

o saatlerde
küçük titremeler birden
atlı karınca turuna dönüştü
ayakta zor duran sarhoş binalar
sokağa petite beurre gibi
düşmeye başladığında
gördüm ambülans çığlığına karışan
yarı canlı umutların şaşkınlığını

akıl oynatan ceset eşkalleri
tanınmaz halde kimi
kimi bir çocuk
resimde gülümsemiş kimi

oysa,
düğün mevsimiydi o ara
henüz yolcu etmiştik
hayırlı bir depreme
kolu bilezik dolu gelini

dişlerini siyanürle
fırçalayan biri olarak diyorum
ölmüyor
daha beter hissediyor
canlı performansa gitar çalınca
pena gibi kırılıyor insan

tüm bunlara tanık olmak
bir ses
bir tıkırtıya
kulak kabartarak
vadesi kapalı bir canı
incitmeden çekip çıkarmak
yeni doğmuş gibi
anasının karnından

ve acı bir mutsuzluk hissi
cansız  bedenleri
tabutundan önce kucaklamak

bir vakit sonra
sarmaladık davetsizi
giydirdik sırtına moher hırka
uğurladık suçsuz gelini..

..

Deprem kayıpları anısına..
Muzaffer Jul 2019
telefon her çaldığında
damarlarımda yürüyen kan
koşmaya başlıyor ve nabzım
bir yarış atı gibi luta kalkarak
gözlerimi hızla ekrana taşıyor..

"meleğim" arıyor

kaydı olmadığında
bungee jumping’in ipi
kopmuşçasına hızla bir
boşluğa düşüyorum..

intihara meyilli kalp çakram
akordu bozuk bir gitar gibi
devasa kolonların tweeter’larını
birer birer patlatmasının ardından
büyük fırtına sonrası sessizliğimin
fermuarını yavaş yavaş, yukarı çekiyor..

bu mastürbasyonel psikolojiyi
günün belirli saatlerinde
orgazmın eşiğinden dönen
bir homosaphien gibi yaşamak
acı verse de,
versace saatlerin
dolçe vita öpücükleri
bir an da, olsa
bohem ambiansların
ambulansında
sevişmelerimizi serum yoluyla
beynimden yüz hatlarıma yayıyor

benim olduğunu biliyorum
ve birazdan..

"meleğim" arıyor

yazacak
neonlar yüzümde parladığında
ve ben, bekliyor olacağım seni
menekşelerin dansettiği
cezayir sokağında..

..
Muzaffer Sep 2019
Mc Carthy
sokağında kıstırılmış
siren sesleri yok artık
slogan ve afişlerde

fundamentalist fırça hakim
karnı gebeş vampir azısında
kan grubu fark etmez
umursamaz da
taze kana ihtiyaç var yazar
emniyeti açık namlu ucunda
tek slogan taşır
tır,
tır
çanta, çanta
kazanan kazandık sanır
şeytan gibi göz
piramidin alnında

sevda da
böyle biraz
nerde çiçek çocukları
z'ye dayandı bile hayta

mekanik ve sanal yürüyor
ceplerde ölüyor sevda
sonra bir başkası
ve biri
daha sonra

Gauss cikleti gibi uzayıp gidiyor
oysa
Zambo çiğnerdi bizim kızlar
hula hoplu, seksekli oyunlarda
halbuki şimdi
s'expartner adım atacak mı?
kaygısı
dişil açılımlarda

bense
yurtsuz john gibiyim
hayat lokantasında
menüye bakmadan garsona
çek bir
Magna Carta
diyorum
nohut oda olsun
Emma nerdeyse gelir..



..
Muzaffer Mar 2019
hergün yazıyorsun
diyordu
*** bir iş bul kendine

seni kimse okumaz
bu saçma hikayen de
karnımızı doyurmaz

ütü işinde becerikliydi
koca götlü daphne

sürekli geriye atardı saçımı
zekamla birlikte
üzüm misali karardım
3-5 yıl

sonra kırmızı bir araba geldi
günün birinde long island’dan

kocaman gözlükleri vardı
beyaz önlüklü gergedanların

karga tulumba severmiş gibi
bileklerim bağlı
sedye
tarlasında buldum kendimi

güney
cepheden yağmur yağıyordu
ve
saat 3 yönüne dönüyorduk
her köşe başından

ve hep aynı resim
aynı dişti ağızdan fırlayan

macun reklamı olduğunu
anlamamıştım
ama sonra hatırladım tabii

süt şişesi kalınlığında hemşire
kepinden tanımıştım
kaba etime
zerk ettiğinde iğne olduğunu

sonra bana abuk sabuk
şekiller gösterdiler
gri bir odada

sürekli
soruyordu dolma burun
bu ne
bu ne
peki bu ne
ya bu ne

hep aynı
cevabı veriyordum
çaydanlık
çaydanlık!

yemekler oldukça kötüydü
beyazlar da öyle

ama dostlar
onlar prima
mc.allison vardı b blokta

acayip severdim
güvercin beslermiş o zaman
büyükçe bir parti vermiş birgün
ve kuşları zehirlemiş

down town
sheriff’i bile gelmiş düşünsene

hayli keyifli geçmiş gece
sabaha karşı herkes hastanede

40 ölü var diyordu gülerek
20 güvercinle 40 domuz vurdum

deli herhalde diyordum içimden
sahi ben neden buradayım

altıma kaçırıyordum mütemadiyen
hergün temiz çarşaf
hergün ters yüz yatak
1yıl sonra
kurul toplandı

her yerde çaydanlık resmi vardı
tuhafıma gitmiş
sormuştum bunlar ne diye

hepsi ayrı ayrı dizayn edilmiş
ve hepsi farklı keyif

köşede olana takıldı gözüm
soruları sularken

ama sürekli
o çaydanlığa bakıyordum
sonra anladım

görüyordum
çaydanlıktan
akıyordu beynime daphne

ve maalesef
yanık tütüyordu çenesi
*** iş bul
iş bul der gibi
kuzineden sarkan dili...
Muzaffer Feb 2019
başım çatlıyor birkaç gündür
sirayet ediyor yaşıma
kalp ağrısı diyor doktor
ağır yükler taşıma

biteviye tırlatmış olmalı
diye düşünmüş olsa gerek ki
bin miligram davul yazmış
bir de tokmak ruhuma
deng-i kalp vücut bulsun
sabah sertliğim
sakinleşsin diye

halbuki
bungee jumping
seviyorum ben
düzüşmek yükseklerde
ve
göze almak yere çakılmayı
meretin sekiz seviyesinde

yoksa corvet teyzenin
bir yıldır kullandığı
gergedan kokan süngerinden
ne farkı kalır geçen yılların
yazdığı reçeteyi
buruşturup attım çöpe

bronx’a gitmeliydim acil
uyurken zürefa cebimde
mary jane özlemiştir
diye düşündüm
eski
bir pigme masalı zihnimde

dışarısı soğuk ve uğulgan
karsa sokakta anadan üryan
bir taksi bile yoktu etrafta
o yüzden
daldım bir bara
göz gözü görmüyordu

kapıda birkaç kafayı bulan
adam ve kadınlar
bir ton lakırdı vardı
kadehlerden taşan

****** mary dedim
varsa en sert olanından
et yığını biriydi barmen
ceza yazan trafik polisine
bakar gibi bakıyordum ki
bacardim de var dedi
arzu ederseniz

****** dedim
ağır çekim
sigaramın dumanından

manhattan’dan mısın
diye sordu
kadehi uzatırken
mardin’liyim dedim
hani şu kapısı şen olan

anlamadım dedi
ben de
avukatım gelmeden
konuşmam

sustu hergele
penceredeydi gözüm oysa
ince ince yağıyordu kar
kırım kongo şeklinde
ve
ayaklarımdan ateş
hızla
yol alıyor beynime

işte o an
ölüm provamı düşledim
bir an
mary jane
defin kortejinde

ceviz kaplama gövdem
bu yıl değilse gelecek sene
diye geçti aklımdan

ve çene’deki
muhteşem temaşa
"işte böyle"...



Vaha
Muzaffer Sep 2019
seni sevmek,
hızlı adımla eve dönmek
bir akşamüstü

bekleyişini görmek camda
koklamak eşikte gül kurusu
sarılmak bele şüphesiz

seni sevmek,
gezinti senden habersiz
altın oran korusu

hazırlarken sofrayı misal,
dökülmek gözucuna
bardak dolusu

seni sevmek,
şal gibi omuzlarına serilmek mesela

kitap sayıklarken veranda
ayraç koyduğun yerde beklemek,
bakmak yüzüne hasretle,
mum gibi yüz hatlarında erimek

seni sevmek,
sandalyeyi çekip yatak ucuna,
rüyanı merak etmek,
dokunmak rem yerinde saçına
usulca zülüfü mühürlemek

seni sevmek,
klişe sözleri boğmak ağzımda,
bırakıp lafı göze
akışı kıvrımlara dermek

seni sevmek,
Rabbime şükretmek,
ıslatıp dudağı her öpüşte
sol yanımda çitilemek

seni sevmek vecit hali, delilik

seni sevmek,
sevişirken bile seni özlemek..


..
Ceyhun Mahi Jul 2017
Sema oldu lacivert,
Sabah vakti olmadan,
Hava gibi olsun dert,
Sabah vakti olmadan!

Şehirleri gidelim,
Meydanları görelim,
Sokakları gezelim,
Sabah vakti olmadan!

Güzel güzel neşeler,
İkram eder geceler,
Duyulur hep nağmeler,
Sabah vakti olmadan!
A Şarkı (song) written in the style of Nedim, a leading poet from the Tulip Period of the Ottoman Empire known for his dainty fancies and picturesque images in his poetry. I was very inspired after reading his Divan (collection of poems) so here is my try trying to shape a softness of touch and singing about simple pleasures of the city-life. Here is an English translation:

The sky became purple,
Before the time of dawn,
Like air should worries become,
Before the time of dawn!

Let's go to the cities,
Let's see the squares,
Let's explore the streets,
Before the time of dawn!

The beautiful joys,
The nights do offer,
Tunes are heard,
Before the time of dawn!
Yürüyorum yol yok
                                iz yok
Düşünüyorum sen yok
                                   aşk yok
Bir ormana sapıyorum birden
Adımlarımı kaybediyorum
Gözyaşlarımı tutamıyorum
Senden ayrılamıyorum

Adımlarım hızlanıyor
Gözyaşlarım kayboluyor karanlıkta

Birden bir ışık
             Bir umut
                     Gecemi aydınlatan

Bir ay
            Bir yıldız
                      Belki de gözlerin

Hava daha ağarmamış
Gün doğmamış
Işık yok insan yok
Bir ben bir de aşkın uyanık
Göz gözü görmez zifiri bir karanlık
Yavaş yavaş doğuyor güneş
Bitiyor gece
Gölge gibi beliriyor yalnızlığım

Biliyorum karamsarım ama
            Beni hiç sevmediğinin de farkındayım
Muzaffer Jul 2019
mary joe
tescilli bir fahişe

gündüz taşakta dostuyla
gece sabaha dek durakta

biraz egolu ve bencil biri
mesajla yürür avına
oldukça kibar gerçi

güzellik
sıfırın altında bana sorsan
bı sıkımlık karı
sikik bir gizem yaşatıyor içinde
sanırsın darı ambarı

gizem tanımı ne olabilir
yalan, dolan dipsiz kuyu

mary joe bu
bugün aşığım der
yarın,
siniz-li, sunuz-lu
ama uyandırayım
franco'ya üflediği gibi
sessiz takar boynuzu

orospu işte
yine de
tam bir profesyonel
diyemem

ilgi ve alaka bağımlısı
fakat ne
tezat bi durum
azgın olsa da
bir kalbi var değil mi?

neticede insan
peki
ya, gerçekler?
kırdığı cevizlere
bulaşan pis kan?

duyuyorum
şarkı söylerken
ip asıyor mandala
bu halini bile bile
hangi öküz girer tarlaya
diyorum ama
dinleyen kim?

ahh mary joe
biliyorum isteğin bu değil

yürek
hoplatan biri olsun diyorsun
gezelim sarmaş dolaş
deniz kıyılarında

hiç olmazsa bir kez öpsün
kırk yıl bitmesin aşkı
özlesin saat başı
nihavendi, hicazımı

kim bilir
gerçek olur belki
bi posta atar sana
ama sadece bi posta

belki de oldu
misyoner uzandın yatağa

ahh mary joe..

uykusuz mary joe
işven yutulur sanma
göt attığın yolların
cünup sabahlarındasın..


..
Muzaffer May 2019
kuşların senfonik
tweet’lerini banlıyor
çirkin martı vaazları
ve
çatlak sürahiden sızan
su gibi
kafam bi milyon
bugün

koca götlü martha
ile
kocası solucan fred
balkonda çiçeklere
spa bakımı yaparken
akşamdan kalan
jack daniels’ın son nefesini
yudumluyorum

akşama parti var
lacivert ******>çok mu havalı olur
bilemiyorum
tırt mı kaçar
blue jean gömlek
beyaz nike

nazar
geliyo hep
ona hiç
gitmediğim halde
peşimi bırakmıyor
yaşlı bunak

dişi ceylanların
skimoske beni
yakalayamaz ki
bakışlarını
meşgule veriyorum
eleği duvarda
hızlı bir uncu olarak

çünkü
son
romanımla meşgulüm
eften, püften
çatı çığlığımda
agatha sürmenaj geçiriyor
parmakladığım
her bir tuşta


sahi
ben de, merak ediyorum
katil kim?
akışına bıraktım hikayeyi
oradan oraya sürüklüyor
robotron adlı haspa

akşama sarkıyor gün
vantuzlamak için
kestane yanığı
batım dudakları

ve artık
uçan tenekemi almalıyım
rot balanstan
belki
birlikte intihar
ederiz
kim bilir..
Muzaffer Jun 2019
gözlerimde
yüzme kararınız
şimdiye dek
hiç olmadığım kadar
mutlu hissettiriyor

*** tepelerinde oynayan
bir çocuk gibi
küçük çakıllar diziyorum
bikini izlerine

dudak kesimlerim
güncelleniyor böylece
daha fit bir dikişe

yeni moda değil
tanrı vergisi meleke
çok iyi bir
terzi olduğum söyleniyor
birkaç yabancı dilde

ve şilebezi akşamlar
işin sırrı
çepeçevre
memnuniyet çitlerinde

ve
dans ederken
duble beyazın içinde
çakır olacaksınız siz de

başın göğsüm
gövdem
inmeyen asansör zirvede

iki maviyiz
bir kavanozda artık
ve hazırsınız
boşalmak için gökyüzüne

her zamanki gibi
önce siz lütfen..
Muzaffer Mar 2019
merhaba sarnıçları alnın
ve alt parlamentosu
kaz ayaklarım
sizi seviyorum

değirmen
kaçkını saçlarım merhaba
koşudan yorgun mu
apak sevdanız
fukaralık gibi
beni yalnız bırakmadınız

gözlerim merhaba
ne canlar yaktınız kim bilir
çoğundan haberim olmadı
çocuk mu hala bakışlarım
bulansa da mavilikler
deniz feneri gibi
ümit burnu’ndayım

merhaba dilim
kem konuştun bazen duydum
duydu absolut üzengim, çekicim
kemik meselesi deme
lâkin
erdemine alkışım
her daim özür diledin

merhaba
acı patlıcanlar
kırağ çaldınız hep
bir kadının dudağında
refuse edildiniz çoğu zaman
pek azınız durmakta
dudaklarda ya
ıslık çalan
buselere merhaba

merhaba, merhaba
ellerim, ayaklarım
bazen boş yola çıktınız
dolu rızkla döndünüz
cana gözkulak oldunuz
minnettarım...

(şşştt.
sen dersini yap
bakıyim...)

merhaba yüreğim
kaç şıpsevdi konakladı
kim bilir
kaçı hançerleyip kaçtı
yine de memnunum senden
ara da bir
cızz etmesen
ama ne şereftir ölüm
senin kudretli elinden
uyurken gel
ve canımı yakma

öte yanda ki
ekmekli kadayıf zaten...
Muzaffer Apr 2019
yorgunum angel
evet evet
yorgun

buzul
şakalarına gülemiyorum
dahi antartika'nın

sırtımdaki kılıçlara
kurşun dökeceklermiş
düşmeyi rahatlatmak için
bardakta çekin bari :)


bak
yine sancı girdi geçmiş günlere
her ne hal
gazi konsepti reva görülse de
randevu veremiyorum
sırada ısrar edene

halbuki
okyanus suyundan tarhana
cape town gecelerinden
taze soğan olsa, gelicem kendime
budapeşte sokaklarından

poster poster sevişicem sonra
bir alana, bir bedava
takvim kızı, kapak kızı
patron hediyeli papaz kızı
tril tril mevsimlik
gülecek moher sırtımda

ama
lakin
ve fakat

solgunum angel
evet evet
solgun

stokholm sendromu bu
biliyorum..
kurşunu kendi doldurduğum
verip colt'u ele
hedefe kaz gibi oturduğum..
Muzaffer Feb 2019
Bu sabah
ne kadar
sıkıcı pencereden bakmak
midesi bulanık hava
hamile martılar
siren sesi
ve yağ kokusu komşuda
sıkıcıyız bu sabah
kibirli ve kızgın
ve ağlamak üzere aynı anda
aynı anda düzüşmekte kediler
cünup akmakta trabzandan
merdiven
viskiyle yıkanmalı artık
ve
infial mevzubahis parkta
iki ergen
dudak dudağa öpüştü önce
sonra gülüştüler
erkek olan tokatı patlattı
diğer erkek ağlamadı bile
ne tuhaf
sosyalleşemiyoruz artık
yarıçıplak kadın resimleri
her yerde var onlar
radyo, televizyon
ve gazeteler
işkence gibi sıkıcı hayat
fasikülleniyor ruhuma
leş kokuyor ağzım
oral faaliyetten
kıçı açık
uyuyor gina yatakta
ve
ve
pembe ceket
almalıyım kendime
ve pamuk şeker geceye
sevişmek istiyorum yine
ve içmek
şarap
sigara
ve yumruk atmak
göğün taşaklarına
işe ve rahatla!
yazmak camın buğusuna
ne kadar sıkıcı bu sabah
ve hayat ona keza
aldanış ve faturası
ipine
güven olmaz kuyular
boşanan çiftler
ve
boşalamayanlar
hırsızlar, pezevenkler
ve cinayet skeçleri

ve çocuklar
dahi planı yaradanın
bi’ onlar geliyor hakkından tanrının...



Vaha
Muzaffer Mar 2019
rem yeri
mağduruyum uzun zamandır
imarlı ifrazlı
hatta
ifrazatlı uykularım var
geçer diyor mütehassıs
saatleri geçirme
bir poşet leblebi yazıyor rengarenk
otanı için depresif günlere
koridor...
dar ve loş
ne güzel de bakmış o yıllar
susçu cazibe
kreşondo çakıp durdu
yüzdü denizlerimde

su dalgası
perma
küt

hepsi içimde
kalıcı yaralar gibi
devşiriyor her defasında
yeni bir kesiğe
son geyşa da gitti
şeyla bakıyorum maziye
dün de
kalsa da dikiş izi
sırıtıp
tepemi attırıyor
makas unutuyor kimi
ölmezsem bir ümit sözde

ama geçti bor’un festivali
woodstock gündem’de
eski kayıtlara bakıyorum
jimmy esrarla sahnede
ama tırmalamıyor kulağı
üflüyor sadece
kim anıyor beni bilmem
belki hapın etkisinde
yürüyorum

yollar buz
başım kel
gözüm perde

ne zaman kliniğe gelsem
kayıp oluyorum bu evrende
akşam soğuk bir odam var
bir mum, biraz meze
bir de şarap olur mutlaka
gülümser plaktan zeki
göçerim hayallere

yakışıklı ölümdür tek arzum
şişmeden kafa, gövde

uzatırlar bir şarkıya kefeni
usulca girerim içine...
Muzaffer Apr 2019
özenti mi
dünyanın dört bir yanından kuş uçurmak
ya da
yakan top oynamak şükran günü
hindi çığlığında

clark çeksem uzaktan
öpsem vaftizli dudağını mona’nın

ne çıkar tango
yahut çiftetelli oynasam

kime ne
odun beline sarılsam şefika’nın

ben benimdir, ben’imdir şiir
ama ben değil, sanat evrenseldir

victor’un
hüzzam şarkısı sefiller

tolstoy’un
geçimsiz oğulları
savaş ve barış

hatta
da vinci’den
çekici vince kadar
yazılabilir

yazabilirim
paco de lucia’yı
yılmaz güney
leyla gencer’i

ve
phuket caddelerinde
karahindiba olduğumu
zeytin yağlı sarmaya
bar hesabı yüzünden
ayıp mı

suç mu
yazsam yırt kazım’ı
ki
yazmışlığım vardır,
mala vurmaya geldim’i
buharlı mevsimin
puslu geçitlerinde

lâkin biraz büyüdüm galiba
büyüydüm bi zaman yani
harcandım sonra
fakat, istikrar göklerde
göklerse mısraların
tarçınlı tavuk göğsü..

ve otobanda uçuşan
mavi, beyaz,
turuncu arabalar
eskitirken günü örsümde
baraquda gibi
göz kırpmayı özlüyorum
wise’ın gülen gözlerinde...
Muzaffer Sep 2019
yağmuru seviyor
beni de
sanırım - yani
o minvalde
hissettiriyor en azından

özellikle bekletmeyi
boğa heykelinde
endişe
tepelerimi sis kapladığında
çıkıyor birden soprano
şarkılar söylüyor
naftalinli, lavantalı
gönlümü bir hoş ediyor

gülüşüne biraz boya katıp
ve buz attığında rakıya
ağzında kalabalık azalıyor

ve arada.
şarkı söylediğinde
pado kokuyor nefesi
fakat arabesk sevmiyor
ne enteresan değil mi?

öyle herkes gibi
aşkım, sevgilim demiyor
vaha san diyor sürekli
sevdiğini başka türlü
belli ediyor
A. Ş. 'yi ben ekliyorum
cümle sonuna
günbe gün IQ' mu
iflasa sürüklüyor

şiire ilgimi bilmiyor
cahitten 35 yaş ezberinde
hasta beşiktaşlı, çarşıya kayıtlı
zararsız bir argosu var
racon, protokol,
kafa, göz yarma
hepsini ezbere biliyor

derin kilitliyor gözü
içimde kendini katlıyor

aralayıp nefesi hesapsız
güpegündüz
dudağımda oruç bozuyor

ya
birgün tövbe derse !?



..
This poem is Turkish...
Muzaffer Feb 2020
hergün yazıyorsun
diyordu
*** bir iş bul kendine
seni kimse okumaz
bu dandik hikayen de
karnımızı doyurmaz

ütü işinde becerikliydi
koca götlü daphne
sürekli geriye atardı saçımı
zekamla birlikte
üzüm misali karardım
3-5 yıl

sonra kırmızı bir araba geldi
günün birinde long island’dan
kocaman gözlükleri vardı
beyaz önlüklü gergedanların

karga tulumba severmiş gibi
bileklerim bağlı
sedye
tarlasında buldum kendimi

güney
cepheden yağmur yağıyordu
ve
saat 3 yönüne dönüyorduk
her köşe başından

hep aynı resim
ve
aynı dişti ağızdan fırlayan

macun reklamı olduğunu
ayıkamamıştım
ama sonra hatırladım tabi

süt şişesi kalınlığında hemşire
kepinden tanımıştım
kaba etime
zerk ettiğinde iğne olduğunu

sonra bana abuk sabuk
şekiller gösterdiler
gri bir odada
sürekli
soruyordu dolma burun
bu ne
bu ne
peki bu ne
ya bu ne
hep aynı
cevabı veriyordum
çaydanlık
çaydanlık!

yemekler oldukça kötüydü
beyazlar da öyle
ama dostlar
onlar prima
mc.allison vardı b blokta
acayip severdim

güvercin beslermiş o zaman
büyükçe bir parti vermiş bi'gün
ve kuşları zehirlemiş

suffolk county
sheriff'i bile gelmiş düşünsene
hayli keyifli geçmiş gece

sabaha karşı herkes hastanede
40 ölü var diyordu gülerek
20 güvercinle 40 domuz vurdum

deli herhalde diyordum içimden
sahi ben neden buradayım
altıma kaçırıyordum mütemadiyen
hergün temiz çarşaf
hergün ters yüz yatak

1yıl sonra
hz. kurul toplandı
her yerde çaydanlık resmi vardı
tuhafıma gitmiş
sormuştum bunlar ne diye

hepsi ayrı ayrı dizayn edilmiş
ve hepsi farklı keyif
köşede olana takıldı gözüm
soruları sularken

ama sürekli
o çaydanlığa bakıyordum
sonra anladım
görüyordum
çaydanlıktan
akıyordu beynime daphne

ve maalesef
yanık tütüyordu çenesi
*** iş bul
iş bul der gibi
kuzineden sarkan dili
This poem is Turkish.
Muzaffer Apr 2019
janjanlı kutuların
albenisi cezbetmiyor artık

boşuna bağırıyor rüya satıcısı..

başlamadan sonaeriyor
resimli yüzü karanlığın

tatminsiz düşesi o
en ateşli aşkların

ki bilirim
ılık yağmurlar gibi ayrılık

lâkin tende baki
aslı gibidir imzalarım

o yüzden
gidin lütfen
uyumuyor kalbim artık..
Muzaffer Mar 2019
Jul Sezar anısına...


geldin mi. dedi rüzgar
yelesi’nden kavrayıp kır atı
meçhule kanama bu ihtirasların

ilişme. dedi bulut
biraz nefes alsın
biter geri dönünce
çekilir damardan
nevrotik ızdırapların

bir damla bıraktı yağmur
terli dudaklarına
gülüyordu miğferine şimşek

iniverdi yere
baktı yüzüne Sezar’ın
gördün mü. dedi

yeşiller al’a döndü sen gelince
ne kadar üzgün Alesia
duymuyordu Galia fatihi

sürdü atı o hızla
görmüş gibi Getorix’i
parlayan gladiusunda

dur! dedi kasırga
bu kadar kafi
yeter bastığın Zile

geldin
gördün, yendin
oysa
hançer kadar kısa hayat
hançere’nde bileylediğin...
Muzaffer Feb 2019
acıklı filmlerden nefret ederim
yine de
bir bilet veriliyor bir akşam
giriyorsun suareye
ilk başlar yormuyor
on dakika aradan sonra
saplıyor kadın bıçağı
bir şey hissetmiyorsun önce
teğet geçiyor kalbi kahkahaları
ölmüyor adam, beter oluyor
oksijen azalan beyninde
Tanrım! ne dangalak kareler
çıkmak istiyor duygular
sıyrılmak derisinden
ama imkansız
seni de
çekiyor içine mayıs
bir sürüngenin dilinde
yerleşiyorsun
salon salomanje sandığın
karanlık dehlize
uluorta oynaşıyor kadın
adamdan imtina ettiği
günışıklarını
bolca dağıtıyor evrene
sevmek, sevilmek
şehir efsanesi
duygu yitiminde kopuyor kıyamet
evriliyor bukalemun gibi benliğine
hücreleri çiğnerken kalp atışların
sevişiyor yabancı bir gövdeyle
ne cüretkar bir senaryo
işbirlikçiden söz etmiyor film
senaryoda olduğu halde
fakat ben görüyorum
uzaktan yakınlar birbirilerine
aynı familyagil, yani o da sürüngen
hani şu
arada bir köpek kılığına giren
ve fakat
adamın ifadesi alınıyor hastanede
temmuz köpeğimi çağrın diye
bas bas bağırıyor adam
bukalemun onun yüreğinde...


Vaha
Muzaffer Aug 2019
parfümlü
tanıtımın büyüsüne ilişik
birkaç fotoğraf kafi
fiyat konuşmak için
aşikare
kaça veriyorsun? demek
büyük küstahlık
o nedenle
yol, yordam biliyor
istismara gebe aşk..

şartname
kibar ve
yüzüne bakılır olmalı
hele de
kültür mutfağı..
döktürmeli gözler
söz söze gelince..

aperatif
ve sıcaklar neyse de
bak, bu tatlı
fecii derece önem arzediyor
diz dize gerilince

cüzdan
kalınlığında olmalı
kıkırdak yapı
ki
incir,
çuvalında
fresh’liği muhafaza edebilsin
bünyeye göre birkaç zaman

porsche’*** tabakta
kadın budu köfte kimi
kimi bir simit, çaya tav
kimi,
bütün STK’ları tarar
umurundaymış gibi aşk
kıçını poh pohla dur
7/21 durmadan..

ego’ya bağlanıyor
şüphesiz yollar
hırs ve ihtiras
boklu bir kalemde aranıyor
endorfin çoğu zaman
işbu raddeye gelince
gol değeri kazanmıyor
bacak arası atılan aşk

bir heykeltraş niçin aldatılır
ya da
bir ressam
ya, bir operetse kurban
veya şiir adı altında
mektup yazan

foseptikten farkı yok
sanal kerhanelerin mirim
kaç delikanlı çıkarmış
bir kadını çukurdan..

..
Muzaffer Mar 2019
kızıl şal gökyüzü
boynuma eşikte sarılan

sanki erken kahvaltı martıya
köpüklü marmara’dan

merci vaha
merci vaha

Dame De Sion mukimiymiş gibi
ne varsa yalayıp yutuyor
beleşe yatıyor her sabah

Fidelio çalacak diyor radyo
şemsiyesiz açılma
mümkünse gitar çal
sakın dışarı çıkma

herşey yerinde oysa
kedi ve de
level atlayan köpekler

sarhoş yürüyor yolda
sayı yapabilse işkembecide
evin yolunu bulacak sonunda

ve
gettolara şiir çizen şahıs
amelie poulain
o bile orda

yürüyorum yarım yamalak
siyahi şarkıyla
içimden detone sessizce

sıcacık Ma Baker
tütüyor francala

ahh o
sonbahar
yaprağı yok mu
görüyorum her sabah

sarı
sapsarı
su dalgası saçlı

hızla düşüyor gözucumdan
zay’oluyor sokak sonunda

üzüyor
bir gün daha
yürüyor
banliyöden pera’ya...
Muzaffer Apr 2019
iki kartal
geceyarısı
gece karası
içimiz’deki parıltı

elmas göz
İnce bel
iki benzemez
kanat aralığı

ertelenmez gözenek
ve nemli tahıl ambarı
kızıl bir yangın başlatır
şeytanın sırtladığı

kendi gölgesi ay’ın
dolaşan sus, pus koyları
taşar gümüş ibrikten

boşalır göğün kızları ve
renk cümbüşünde gece
ve titrek dudağı yaprağın
öp beni çiçeği gibi
açar koynuna sabahın..
Muzaffer Oct 2019
arz-ı podyum
etmeyi özledim dudak kıvrımında Emma

volta atmayı
aşağı yukarı
sağdan sola, soldan gerdana

gergedan burcuna aitmiş gibi
dolaşmayı zodyak kıyısında

sallanmayı mesela terazide bi süre
düşsem de kovaya yüksünmem
düşünselliğin asil dükalığında

Yorkshire sembolik olsa da
boyunbağı sıkınca nefes alamıyor
rengarenk ölüyor insan
iki yaka arasında

Westside değil şüphesiz
Bestside şüpheliyim tren garında

oysa
eşleşmiyor mor yüzler
yanımdan gelip geçerken

mütemadiyen ümitliyim yine de
elevermek istemiyorum kendimi

o yüzden elimde eski bir mecmua
karanfil klasik olur düşüncesi işte
afili bir mendil yakamda

ama neden gelmez bu trend
zaman bozduruyor müstakbel raylara

yeni değil
kendimi kandırmak farkındayım

fakat olağan şüpheli olduğum kesin

işte bu veçhile
tüm kompartıman rehine ağzımda

ya da
bir meczubum aşktan muzdarip
delilik trend garında..
Muzaffer Jul 2019
ruhuma vurmak istediğiniz aşının
ne ihtiva ettiğini biliyor olmalısınız
aksi halde başınız ağrıyabilir..

loş bir ortam
fonda fausto papetti
steril dudak
ve hassas parmaklar
gerekli size..

"herşey sarih olmalı"
klişesini boşverin

ve anı yaşayın
sadece kaba değil
bir anda
büyüyüp, kemikleşen
bağımlı bölge
ve
takım adaları da
dezenfekte edin lütfen..

narkoz
istemediğimi bilmelisiniz
kanlı, canlı olmalı
hedef operasyon...

öyle ki
makalenizden
tıp dünyası feyz almalı

tepeden, tırnağa
hazır olduğunuzda
neşter vurmadan önce
meşhur rujunuzla
deri üzerine karışık
desenli prizmalar
çizmenizi öneririm

neşteri hangi elle
tutacağınızın bir önemi yok
çidiğiniz yerler üzerinde
usta bir cerrah
tecrübeli bir makastar
gibi bistüriyi yürütebilirsiniz

ruhumdan başlayıp bedenime
işlediğiniz kanaviçe örneğini
kesip aldığınızda
baş kısmının yere düşmesine
asla izin vermeyin

transplantasyonu
tamamlamak için onu
sıcak ve karanlık
bir yerde muhafaza edin

sonra
dudakları dikerek
yarayı kapatabilirsiniz..

..
Muzaffer May 2019
belli
standartlara bağlı kalmadan
uyanıyorum sabahları

kahrolası rüyaların
uykumu budamasından nefret ediyorum
ama alıştım artık

akşamdan kalma suratımı
camdan yalayan güneşe dayıyorum
uyanır uyanmaz

dua etmem
gerekmiyor hizmet için tanrıya
hem kilise ikonları cezbetmiyor

vaaza karnım tok
sübyancı piçler diye kalaylıyorum
okudukça pisliklerini

aslolan
kutsal kase
gri tayyörün eteğine bayılıyorum
susurluk ayranı gibi dökülen döküle
çıkıyor akşam merdivenlerimi

sıyırırken vaftizleniyor parmaklarım
bir ayinden, diğerine
koro halinde akustik ayetlerim
duvarların dili olsa


"tanrı seni korusun emma"

en azından benim için

iri memelerin
sütun bacak ve
barok sevişlerin

sonu gelmez
gelme sorunum için..

"tanrı seni korusun emma"

en azından
ikimizden biri ölene kadar..


..
Muzaffer Jul 2019
gülümsemeniz
hokka dibine konuşlandığında,
yanaktan, çeneye
yayılan mutluluk dalgası
içime hapsettiğiniz ejderhaya
hafif bir serinlik veriyor
saba tümer
rüzgarınızı merak ediyorum

küçük bir çocuk gibi
başımdaki simit tavlasında
yetişen beyaz kiremitleri
uçurmanızı muhtemelen

bembeyaz ve düzgün
dişlerinizi de
ve daha da
ileri gidip, etimi ısırmanızı
o anda..

acele etmiyorum
filvaki
yarı resmi
bir satranç tahtası
şimdilik bize sunulan..

gülümsemenize
devam edin lütfen
ve emin olun
seyrine bıkmayacağımı

ve hiç kopmayacağımı
kıyılarıma vuran
desibel dalgalarınızdan..




..
Muzaffer Feb 2019
aynaya baktığımda
koşmaya başlıyor suratımda
otlayan bufalo sürüsü
avazım çıktığı kadar bağrıyorum
kalın orda! göğün kızları gibi stabil
zira
kızıl bir ölüm var
nehrin dudaklarında...



Vaha
Muzaffer Feb 2019
el
kalem
sen ve tual
göğsünden
havalanan dalgın kuşlar
hiç konmayacakmış
gibi gece
senle uyuyana kadar...

— The End —