Submit your work, meet writers and drop the ads. Become a member
Michael R Burch Feb 2020
Ben Sana Mecburum (“You Are Indispensable”)
by Attila Ilhan
translation/interpretation by Nurgül Yayman and Michael R. Burch

You are indispensable; how can you not know
that you’re like nails riveting my brain?
I see your eyes as ever-expanding dimensions.
You are indispensable; how can you not know
that I burn within, at the thought of you?

Trees prepare themselves for autumn;
can this city be our lost Istanbul?
Now clouds disintegrate in the darkness
as the street lights flicker
and the streets reek with rain.
You are indispensable, and yet you are absent ...

Love sometimes seems akin to terror:
a man tires suddenly at nightfall,
of living enslaved to the razor at his neck.
Sometimes he wrings his hands,
expunging other lives from his existence.
Sometimes whichever door he knocks
echoes back only heartache.

A screechy phonograph is playing in Fatih ...
a song about some Friday long ago.
I stop to listen from a vacant corner,
longing to bring you an untouched sky,
but time disintegrates in my hands.
Whatever I do, wherever I go,
you are indispensable, and yet you are absent ...

Are you the blue child of June?
Ah, no one knows you—no one knows!
Your deserted eyes are like distant freighters ...
perhaps you are boarding in Yesilköy?
Are you drenched there, shivering with the rain
that leaves you blind, beset, broken,
with wind-disheveled hair?

Whenever I think of life
seated at the wolves’ table,
shameless, yet without soiling our hands ...
Yes, whenever I think of life,
I begin with your name, defying the silence,
and your secret tides surge within me
making this voyage inevitable.
You are indispensable; how can you not know?

***

Original text:

Ben sana mecburum bilemezsin
Adini mih gibi aklimda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
Içimi seninle isitiyorum.
Agaçlar sonbahara hazirlaniyor
Bu sehir o eski Istanbul mudur
Karanlikta bulutlar parçalaniyor
Sokak lambalari birden yaniyor
Kaldirimlarda yagmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
Insan bir aksam üstü ansizin yorulur
Tutsak ustura agzinda yasamaktan
Kimi zaman ellerini kirar tutkusu
Bir kaç hayat çikarir yasamasindan
Hangi kapiyi çalsa kimi zaman
Arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çaliyor
Eski zamanlardan bir cuma çaliyor
Durup köse basinda deliksiz dinlesem
Sana kullanilmamis bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalaniyor
Ne yapsam  ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran  da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir silep siziyor issiz gözlerinden
Belki Yesilköy'de uçaga biniyorsun
Bütün islanmissin tüylerin ürperiyor
Belki körsün kirilmissin telas içindesin
Kötü rüzgar saçlarini götürüyor

Ne vakit bir yasamak düsünsem
Bu kurtlar sofrasinda belki zor
Ayipsiz   fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yasamak düsünsem
Sus deyip adinla basliyorum
Içim sira kimildiyor gizli denizlerin
Hayir baska türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

Keywords/Tags: Turkey, Turkish, Attila Ilhan, modern English translation
by Mahzuna Rustamova

I traveled on the shoulders of clouds,
Faced the sky, my eyes set ablaze.
In that serenity, so deep and profound,
I turned into a breeze, lost in the haze.

I traveled on the shoulders of clouds,
While birds watched me with silent envy.
A rare calm settled into my soul,
And smiles built mansions across my face gently.

I traveled on the shoulders of clouds,
And turned to rain to touch your face.
Your arched brows, rose-cheeks, deer-eyes —
To your dagger-lashes, I gave my grace.

I traveled on the shoulders of clouds,
Became a wind and caressed your hair.
I brushed your cheek, inhaled your breath,
And asked God for an eternal pair.

I traveled on the shoulders of clouds,
Poured my moonlight along your path.
Oh, my beloved, my proud serene rose,
Let’s hold onto joy, beyond all wrath.


---

🇺🇿 Bulutlar kiftida etdim sayohat

© Mahzuna Rustamova

Bulutlar kiftida etdim sayohat,
Samoga yuz tutdim, koʻzlarim yonib.
His qilib oʻzgacha, sokin halovat,
Saboga aylandim, oʻzimdan tonib.

Bulutlar kiftida etdim sayohat,
Qushlar hasad bilan boqib qolishdi.
Koʻnglimga toʻlarkan ajib farogʻat,
Tabbasum yuzimga uylar solishdi.

Bulutlar kiftida etdim sayohat,
Yomgʻirga aylanib yuzingga boqdim.
Ogʻma qosh, gʻuncha yuz, ohu koʻzlaring,
Xanjar kipriklarga oʻzimni osdim.

Bulutlar kiftida etdim sayohat,
Shamolga aylanib soching siladim.
Yuzingga urildim, nafasing tuydim,
Ollohdan bir boqiy umr tiladim.

Bulutlar kiftida etdim sayohat
Oy boʻlib nurim sochdim yoʻlingga.
Ey, sanamim, sarvari erkam,
Baxtni tutdim, ketdik qoʻlingga.
Ceyhun Mahi Jul 2017
Damla damla geldi yağmurlar gibi,
Bir hafif yağıştan aldım bir ilham,
Şairim öyle de yazdım tabii,
Ve kelimeleri döktü hep kalem.

Dağılmış, yayılmış mis kokular hoş,
Ağaçlar yakarsan yanamaz ateş,
Boz bulutlar geldi, gelmedi güneş,
Bu bahar yağışı eder hep devam.

Böyle havalarda etmem şikayet,
O düşen inciler değil mi rahmet,
Akan yağmur bence güzel bir nimet,
Fikirler gibi havada gezer nem.

Böyle bir destan biraz başka olmuş,
Küçük yağışlar gibi kısa olmuş,
Bu sevimli inşallah sana olmuş,
Yağmurlu günlerde olsun sana şem.

Bir yağmurlu günde yazdım bir destan,
Ben böyle inşallah oldum bir ozan,
Boyle bir şiir görsün benim divan,
Okuyanlar duysun benden vesselam!
A Turkish poem about rainfalls.
Muzaffer Feb 2019
tilki
sıyrılıverdi
monoton yuvasından
poligam soludu göğün rengi
lanetledi uçan bulutlar
ve günah aktı oluk oluk
bin şükür mezrasından...
tilki
hemcinsine gebe kaldı
çakal’ın yürüdüğü izden
izler ve remizlerdi
temizdi
kaçak eti gizleyen
halde
pele'ydi günlerden
aylardan şubat..

çekildi gözden sürme
gerildi foseptik kokular

ve
ve
ve!

bir tilki
bir tilkiyi doğurdu
ana kız birlik olup
bir çakalı doyurdu...

— The End —