Ben Sana Mecburum (“You Are Indispensable”) by Attila Ilhan translation/interpretation by Nurgül Yayman and Michael R. Burch
You are indispensable; how can you not know that you’re like nails riveting my brain? I see your eyes as ever-expanding dimensions. You are indispensable; how can you not know that I burn within, at the thought of you?
Trees prepare themselves for autumn; can this city be our lost Istanbul? Now clouds disintegrate in the darkness as the street lights flicker and the streets reek with rain. You are indispensable, and yet you are absent ...
Love sometimes seems akin to terror: a man tires suddenly at nightfall, of living enslaved to the razor at his neck. Sometimes he wrings his hands, expunging other lives from his existence. Sometimes whichever door he knocks echoes back only heartache.
A screechy phonograph is playing in Fatih ... a song about some Friday long ago. I stop to listen from a vacant corner, longing to bring you an untouched sky, but time disintegrates in my hands. Whatever I do, wherever I go, you are indispensable, and yet you are absent ...
Are you the blue child of June? Ah, no one knows you—no one knows! Your deserted eyes are like distant freighters ... perhaps you are boarding in Yesilköy? Are you drenched there, shivering with the rain that leaves you blind, beset, broken, with wind-disheveled hair?
Whenever I think of life seated at the wolves’ table, shameless, yet without soiling our hands ... Yes, whenever I think of life, I begin with your name, defying the silence, and your secret tides surge within me making this voyage inevitable. You are indispensable; how can you not know?
***
Original text:
Ben sana mecburum bilemezsin Adini mih gibi aklimda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin Içimi seninle isitiyorum. Agaçlar sonbahara hazirlaniyor Bu sehir o eski Istanbul mudur Karanlikta bulutlar parçalaniyor Sokak lambalari birden yaniyor Kaldirimlarda yagmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur Insan bir aksam üstü ansizin yorulur Tutsak ustura agzinda yasamaktan Kimi zaman ellerini kirar tutkusu Bir kaç hayat çikarir yasamasindan Hangi kapiyi çalsa kimi zaman Arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çaliyor Eski zamanlardan bir cuma çaliyor Durup köse basinda deliksiz dinlesem Sana kullanilmamis bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalaniyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir silep siziyor issiz gözlerinden Belki Yesilköy'de uçaga biniyorsun Bütün islanmissin tüylerin ürperiyor Belki körsün kirilmissin telas içindesin Kötü rüzgar saçlarini götürüyor
Ne vakit bir yasamak düsünsem Bu kurtlar sofrasinda belki zor Ayipsiz fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yasamak düsünsem Sus deyip adinla basliyorum Içim sira kimildiyor gizli denizlerin Hayir baska türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin.
Keywords/Tags: Turkey, Turkish, Attila Ilhan, modern English translation